Kayıtlar

Nisan, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayşe'nin notlarından

 Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekardım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu,geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak: "Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim. Hacıanne: "Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi. Merak ettim, tekrar sordum: "Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?" Hacıanne: "Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmaz...

Ayşe'nin notlarından

 "Bir mıh bir nalı kurtarır. Bir nal bir atı,bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır..." Vaktiyle bir arkadaşım şöyle  anlatmıştı; Ben altı yaşında idim. Babaannem rahmetli pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi aramaya başladı. Sağa bakıyor ,sola bakıyor bulmaya çalışıyor. Çocukluk işte 'aman babaanne' dedim. 'Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya yorulmaya değer mi?' Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı öfkeyle doğruldu. 'Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun ' dedi. 'Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru alın teri emeği çilesi var biliyor musun?' Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain; " bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur ...

NE ÇIKAR ATEŞBÖCEĞİ SANSALAR

Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.. Yumuşacık olan kalbimizin fark edilmesi, Korkularımızın paylaşılması, Cesaretsizliğimizin anlaşılması, Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.. Kendimizi kabuklarımızın altında saklamakta ne kadar da ustayız..  Kalkanlarımızın ardında  ne kadar güçlü korunuyoruz..  El değmeden, sevgimizi göstermeden, hissedilmeden.. İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.. Sahi bu çatlamamış sert kabuk koruyor mu ? Duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi Kimse incitemiyor mu ? Yoksa  bu ürkeklik, bu kabuk bize zarar mı veriyor ? Hissettiklerimizi gölgeliyor,  gerçek kimliğimizi yansıtmıyor, Duygularımızı bastırıyor, elele tutuşmamızı  engelliyor mu? Eğer   bir yıldız kadar parlak ve bir yıldız gibi ışıl ışılsak.. Ne çıkar ateş böceği sansalar bizi.? Belki en hoyrat yürek bile, ateş böceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksul...